Sunday, December 30, 2012

Bulandan korkacaksın

Hoca Rahmetullah:Govinda, Siddhartha’nın gözlerindeki huzuru fark etmişti çoktan. “Anlıyorum ki, bulmuşsun Siddhartha” dedi. “Ama ben, hâlâ arıyorum dostum.”

O sihirli cümleye gelmiştik. Siddhartha, arkadaşına gözlerinin içi gülerek, şefkatle baktı. “Biliyorum” dedi. “Aramışsın, o kadar aramışsın ki, bulmaya vaktin olmamış.”

Sevan-ı Tilmiz: Aramak daha zevkli. Bulunca ne olacak ki? Hayat boyu salak salak gülümsemiş, yatmış, oturmuş, şişmanlamış.

Hoca: Birden haklı göründün gözüme!

Sevan: Bulandan korkacaksın. Acımasız olur. Şüphe tanımaz. Yanlış yapanı cehenneme göndermekte tereddüt etmez.

Hoca: Buna inanıyorsan sen de tehlikelisin.

Sevan: Arayıp bulan yarı-kötüdür; çünkü arama sürecinin yaralarını ruhunda taşır. Aslında bulamadığını bilir. Aramaktan yorulduğu için “buldum” der.

Başkasının bulduğuyla beslenen en kötüsüdür. Tarihteki bütün kötülükleri onlar yapmıştır.

Onun için “aradım ve buldum” diyen adamı derhal ve törenle çarmıha gereceksin. Kendi zararsız olabilir belki, ama müritleri şeytanın yeryüzündeki temsilcisi olacaktır.

Ermeniliğin faydaları üzerine


Soru
“... ben kendi milletinden soğumakta olan bir Ermeni genciyim, ve bu konuda sizin de fikirlerinizi almak istedim. Bizim azınlık toplumu içerisindeki dini ve milli baskılardan çok sıkıldım, Türk erkek arkadaşım var gizli gizli yalanlarla görüşüyoruz. Ben bu kimlikten çok yoruldum..”
Cevap
Yorar tabi, bilmez miyim :)
Gene de büsbütün reddetme. Belki şu anki mücadelelerini aştığında daha iyi anlarsın değerini.
Türk kimliği, yüzyıllar sürmüş zorbalıkla sakatlanmış bir kimliktir. Düzelmesi – eğer düzelirse – çok zaman alacak.

Zorbalık fırsatı bin yıldan beri elinden alınmış, o yüzden kendi becerisi ve çalışkanlığı dışında hiçbir güce güvenmeden ayakta durmaya mahkûm olan bir kültürün değerini gözardı etme.

Monday, December 24, 2012

Tahrif etmişler güzelim Kitabı

İsa’nın hayatı ve öğretisine dair eldeki en eski metin, Markos’un muhtemelen 65 yılı dolayında yazdığı anlatıdır. Bundan yaklaşık on yıl sonra yine müritlerden Mattheos ve Lukas birer yaşam öyküsü kaleme alırlar. 100-115 yılları arasında Yohannes adlı birine ait dördüncü anlatı (muhtemelen Efes’te) ortaya çıkar. O tarihlerde buna benzer çok sayıda başka anlatı bulunduğu malumdur. Ancak 2. yüzyıl ortalarına doğru bu dört metin genel kabul görür. En geç 189 yılında bu dördü, Kutsal Kitap (Biblion/Bible) adı verilen derlemeye dahil edilirler.
Dört anlatının her birine, Yunanca “iyi havadis, müjde” anlamına gelen euangêlion adı verilmiştir. Latincesi evangelium, Süryanicesi î ile ewangîliyûn’dur. İngilizce gospel de aynı şekilde “iyi havadis” anlamına gelir. Arapça ve Habeşçede ortak olan incîl biçiminin, Muhammed’den bir hayli zaman önce Süryaniceden adapte edildiğini varsayabiliriz. Süryanice /g/ sesinin Arapça ve Habeşçe /c/ye dönüşmesi standarttır. +ion ekinin düşmesinde de sürpriz yoktur. Dolayısıyla /ewancîl/ ara-biçimini varsayabiliriz. Ancak ilk hecenin nasıl değiştiğine dair tatminkâr bir açıklama bulamadım.
Görüldüğü gibi İncil adı verilen bu metinler, biçim ve statü itibariyle Kuran’ın değil, siret ve hadisin eşdeğeridir. [Nitekim Arapça hadîs حديث “haber” demektir; angêlion muadilidir.]
Eldeki anlatımların hiç birinde, İsa’nın kitap yazdığına yahut kendisine bir kitap “indirildiğine” dair bir ibare veya ipucu bulunmaz. Müritlerinin aktardığı İsa meseller anlatır, kendisine sorulan soruları cevaplandırır, bir veya birkaç defa da kalabalıklara vaaz verir. Sözel üretimi bundan ibarettir.
Hıristiyanların Kutsal Kitap saydığı metin, toplam 120 sayfa kadar tutan bu dört incilden ibaret değildir. İsa’nın öğretisini içeren Yeni Ahit, bunlara ek olarak, Havarilerin İşleri adlı kronolojik anlatıyı, havarilerden beşinin çeşitli Hıristiyan cemaatlerine ve cemaat önderlerine hitaben yazdığı ileri sürülen 21 mektubu, ve nihayet, bir başka Yohannes’in kıyamet gününe dair vizyonunu içerir. İsa’nın ölümünden 120 ila 150 yıl sonra son şeklini almıştır. Toplam 27 metindir. İnciller bunların dördüdür.
*
Kuran’da İncil sözcüğünün zikredildiği 12 yerin birçoğunda bunun (Tevrat’la beraber) “indirildiği” ya da “verildiği” yazılıdır. Hadîd 27’de Meryemoğlu İsa’ya İncil’in “verildiği” özellikle belirtilir. Meryem 30’da, Meryem’in sabi oğlu konuşarak “Allah bana kitap verdi ve beni nebi kıldı” der. Demek ki İsa’nın kitabı kendisine çocuk yaştayken “verilmiştir”.
Bu durumda iki ihtimalden birini seçmek zorundayız,
1) Kuran, bize ve erken dönem Hıristiyanlarına malum olmayan bazı bilgi kaynaklarına sahiptir; veya,
2) Kuran yazarı “İncil” adını verdiği kitap hakkında yeterli bilgi sahibi değildir. Hıristiyanların bu isimde bir kutsal kitaba inandıklarını ve bu kitabın havariler tarafından yazılmayıp bizzat İsa’ya “verildiğini” sanmaktadır. Kitabı okumamış ve muhtemelen hiç görmemiştir. Konu hakkındaki bilgisi kulaktan dolma ve üstünkörüdür.
Birinci ihtimal zayıftır. İsa şayet bir “kitap” yazmış veya edinmiş ise, Hıristiyanların bunu unutması veya inkâr etmesi için makul bir sebep olamaz. Faraza bazı kötü niyetli kişiler tahrifata girişmiş olsa da, muharref olan kitabı İsa’ya mal etmek isteyecekleri şüphesizdir. İsa’nın ölümünden hemen sonra yoğun tartışmalara dalan Hıristiyan liderleri arasında hiç olmazsa bazılarının, tahrif edilen kitap(lar) yerine “aslını” ileri sürmeleri, en azından bunun sözünü etmeleri beklenir. Oysa böyle bir iddia duyulmamıştır.
Dolayısıyla, ikinci ihtimalin daha güçlü olduğu kabul edilmelidir.
*
Muhammed’in Hıristiyan Kutsal Kitabı hakkında bilgisiz olması bence şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, onun ölümünden otuz yıl sonra Kuran metnini derleyenlerin halâ aynı anlatımı sürdürmesidir. Ortadoğu’nun bellibaşlı Hıristiyan kültür merkezleri ve milyonlarca Hıristiyan nüfus İslam egemenliği altına girdikten sonra, Müslüman liderlerin Hıristiyan kutsal metinleri hakkında daha fazla malumata sahip olmaları gerekir.
Acaba her şeye rağmen (yanlışlığını bile bile) Muhammed’in özgün söylemine sadık kalmayı mı tercih ettiler? Yoksa özgün söylemde daha feci hatalar vardı da sadece bir kısmını düzeltmekle mi yetindiler? Kuran metnindeki bariz anlatım bozuklukları ve anlam belirsizlikleri, acaba editörün silgisinin izleri midir?

17 yorum:

  1. " Hıristiyan liderleri arasında hiç olmazsa bazılarının, tahrif edilen kitap(lar) yerine “aslını” ileri sürmeleri, en azından bunun sözünü etmeleri beklenir. Oysa böyle bir iddia duyulmamıştır."
    Bu kısmı okuyunca tahrif edilmemiş incil olarak sürekli duyduğumuz "Barnabas İncili" aklıma geldi. Bu konuda malumatınız var mı? İnternette şöyle bir kaynakla karşılaştım mesela ben.

    http://www.barnabas-incili.com/
    Yanıtla
  2. Kendince hikmet sahipleri hadis toplama işine devam ettiler. Ama ne hikmetse onlardan bir "euangêlion " basamadılar. Geleneği frenliyen neydi ? Muhammed'in bu son derlemedir uyarısı mı ? Sanmam..Yoksa metinlerde bahsi geçen Muhammed'in ,nasıl bir hayat yaşamış olabileceğini, ayetlerden yola çıkarak, kurgulamaya, hadislemeye mi çalıştırlar acaba ?

    Yada Muhammed'in derilere yazdığı etkileyici metinler, iktidarın eline geçip, kopyalama yöntemi çetin ve zahmetli olacağından, önce orjinal metinlerde icap eden kelimeler kazınıp, yerlerine yenileri yazılmak suretiyle, istenilen şaibe yaratıldıktan sonra çoğaltılıp piyasaya sürülmeye mi karar verildi? İktidarın böyle bir yöntem izlemesi, deriye yazma teknolojisinin bu boyutlara ulaştığı bir yüzyılda, olağandır Onca habercinin, haberlerini derleyip , kendileri için sıkıntılı olacak, kontrolü zor bir sürece girmektense , etkili bir habercinin derilere yazdığı haberleri deforme etmek daha pratik ve daha uzun vadeli bir çözüm olacaktır. Padişahım çok yaşa.
    Yanıtla
  3. Sevan Bey'in yazısı güzel. Fakat yazıda Kuran'ın peygamberin ölümünden 30 yıl sonra derlendiğini okudum. Bildiğim kadarıyla en eski Kuran, Muhammed'in ölümünden 150 yıl sonrasına kayıtlı. Tabi bir de Sevan Bey Muhammed diye birini yaşamış kabul ederek yazmış. İsa'yı böyle kabul etmiş. Ben ikisinin de gerçekte yaşadığından fazlasıyla şüpheliyim.
    Yanıtla

    Yanıtlar




    1. Şüphe iyidir.Hele bilimsel şüphe pek iyidir.
  4. Hocam tam da gününü seçmişiniz.Kutlarım.Hıristiyanlığa göre İncil'in mesajı İsa'nın kimliği ve eylemleridir. Hıristiyanlar için insanlığın temel sorunu günahtır. Günahkar insan kutsal tanrı ile ilişki kuramaz. Günah insana ölüm getirir ve herkes bu ölümü hak etmektedir. Dünyada yaşamış tek günahsız kişi olan İsa ise insanların günahlarını bağışlatan bir kurban olarak çarmıhta ölmüştür. Tanrı bu kurbanı kabul ederek, İsa'yı ölümden diriltmiştir. Eğer bir insan İsa'nın ölümü ve dirilişine ve bu gerçeklerin onun yaşamındaki etkilerine iman ederse (güvenirse) günahlarından ve sonuçlarından kurtulacaktır. İsa'nın ölümü günahları bağışlatan bir kefaret kurbanı işlevi görmüştür. Dört kanonik incilde (özellikle de Ön sözlerde) sık sık İsa'nın Mesih olduğu belirtilir.Bugünkü batı medeniyeti yenilenme ve aydınlanmalarını, onbinlerce kiliseyi yıkıp yüzbinlerce din adamını katlederek oluşturabilmiştir. İslâmî uygarlıkta yakın gelecekte böyle bir hesaplaşmaya yönelik öngörünüz var mı?
    Yanıtla
  5. İsa’nın hayatı ve öğretisine dair eldeki en eski metin, Markos’un muhtemelen 65 yılı dolayında yazdığı anlatıdır. Bundan yaklaşık on yıl sonra yine müritlerden Mattheos ve Lukas birer yaşam öyküsü kaleme alırlar. 100-115 yılları arasında Yohannes adlı birine ait dördüncü anlatı (muhtemelen Efes’te) ortaya çıkar.

    Dört incilin kaleme alınış tarihleri gayet tartışmalıdır. Seküler (ateist/agnostik manasında) Batılı uzmanlar genellikle dört incilin yazılışını incillerdeki Tapınağın yıkılmasına olan atıftan hareketle Tapınağın yıkıldığı MS 70 yılından sonraki bir zamana tarihlerler. Hatta dördünün de yazılışını 2. yüzyılın ilk birkaç onyılı gibi geç bir devre tarihleyenler bile var.
    Yanıtla
  6. yav geçin gidin,
    isa çorba bile bulamayan bir garibandı
    muhammed çorbacının tekidir ,
    tek farkları budur))
    böyle götünü yaldıra yaldıra
    saçmalaya saçmalaya beni kendine inandırmaya çalışan pavyon karısı tıynetli bir allaha inanmam))
    allah iki dakika en azından benim dayım gibi delikanlı olmalıydı ..
    dayım öldürüldü, işsiz allah dolaşıyor..
    ben o yakışıklı dayıma inanırım..
    benim dayım allahtı, bana göre( ve bana göre olan tek doğrudur!)
    Yanıtla
  7. incil, siret ve hadisin eşdeğeri demişsiniz. ama islamla hıristiyanlık arasında bir fark var. isa tanrı'nın oğlu, peygamberi değil. dolayısıyla söz ve davranışlarının hadis değil, ayet yerine geçmesi lazım.
    Yanıtla

    Yanıtlar




    1. Fakat incili yazan Mesih degil, ogrencileriydiler. Dolayisiyla yazilanlar ayet sayilmaz.
    2. İsa dinleyicilerine Allah için "Benim Babam ve sizin Babanız." diyebildiğine göre Allah'ın baba olması İslam dünyasında anlaşılandan biraz daha farklı bir kavram olmalı. Yoksa herhalde İsa bin tane Yahudi'nin karşısına geçip "Allah sizin harfi babanız." dememiştir. İbranice baba kelimesinin "yaratıcı" anlamında da kullanıldığı düşünülürse, işler daha da karışır. Bence herkes bir başkasının dini inançları hakkında atıp tutmadan önce biraz araştırmalı.
  8. Şunu çok merak ediyorum..
    İsa aracılığı ile "Komşun yanağına tokat vurduğunda, ona öbür yanağını çevir" doktrinini yayan tanrı, nasıl oldu da İslamiyet'le "Hırsızlık yapanın kolunu kes" telkinine/emrine doğru 180 derecelik bir dönüş yaptı?
    Kaldı ki İsa'dan önce var olan Yahudi öğretisi de "Dişini kıranın dişini kır, gözünü oyanın gözünü oy" diyor diye biliyorum..Bu arada İsa ile yaşanmış büyük çelişkiyi din adamları nasıl açıklıyorlar?
    Yanıtla
  9. Sevan Nişanyan'ın Hz. İsa ve Kur'an hakkındaki iddialarına cevap:

    http://www.facebook.com/notes/eternal-consciousness-ebedi-bilin%C3%A7/sevan-ni%C5%9Fanyan%C4%B1n-hz-isa-ve-kuran-hakk%C4%B1ndaki-iddialar%C4%B1na-cevap/459983447397897
    Yanıtla

    Yanıtlar




    1. yazınız baştan sona büyük bir kibrin gölgesi altında yeşermiş. klasik dinci kibri. yok bu kavramı şu şekilde anlamalısın, aslında şu kelimenin anlamı bu, yok efendim incil aslında kitap, kitap da hukuk, hukuk da tevrat, o zaman incil aslında tevrat, vay efendim aslın şu bunu temsil ediyor...her boku afedersin siz anlıyorsunuz, sizin dışınızdakiler büyük bir gaflet içindeler. o değil de madem bu çok kutsal kitapların muhatabı biziz niçin yalnızca ayetlerin gerçek manasını birkaç tane sizin gibi garip gureba anlıyor? metne ne kadar ihanet ettiğinin farkında da değilsin. senin gibiler kavramları o kadar muğlaklaştırdı ki bir metin aslında herşeyi anlatıp hiçbir şeyi anlatamaz hale geldi. zirilyon tane ilahiyatçı kürsülere çıktı konferans verdi. hiçbiri de demedi ki ben bu metinden bişi anlamadım, her çıkan aslında şu zamana kadar herkez yanlış anlamıştı diyip kendi idrakini dayatmaya kalktı ve bunu mutlak hakikatin ta kendisiymişcesine. oysa problem basit. tanrının kafası güzelken kaleme almış bu yazıyı ve kısaca saçmalamış. bizim gibi zavallılara da acaba tanrı burada ne demek istedi diyerek kafayı yemek düşmüş özetle durum bu. yahu allasen tanrısal bir buyruk hazırlamak bu kadar zor olamaz arkadaş. ne istiyosan adam akıllı deyi verseydin de uğraştımasaydın bak millet en doğru kuran anlamı bu diye birbirine girdi yaptığı ayıp bu tanrının da ha. ortalığı karıştırıp fitneye sebep oluyor bilmiyorum bunu bilerek mi yapıyor.

      bak aklıma geldikçe hala gülüyorum adam kavramların bağlamın amına koymuş ya helal olsun.bir de ayetleri kendisi çevirmiş herhal kendi kafasından uydurduklarını ayete sokuşturmuş 'yani' bağlacına dikkat :) bir bakarmısınız :
      "Demek Kur’anın 'İsaya kitap ve hikmeti yani Tevratı ve İncili verdik', ayetindeki kitap, Tevrat, bilgi ve hukuk manasındadır; İsaya İncilin verilmesi ise, anlayış demektir."

      güzel kardeşim ayeti açıklamaya çalışırken kavramların amına koymaya yeni başlamamışsın bunu çok önceden gerçekleştirmişsin, ayetin ta kendisini yazarken. kitap ve hikmeti yani tevrat ve incili... ahaha

      yazının tümü parantez arası tanrısın konuşmalarından ibaret zaten. bilen bilir bu parantez aralarının ne mana ifade ettiğini. küçük tanrıcıklar sizi. işte bu sebeple kendi nefslerini put edinenler asıl sizsiniz din tüccarları, sizsiniz işte cehenenemde yağlı kazıklara geçirilecekler. züppe alimler...

      incici piçler gibi kafan güzelmiş güle güle kullan demek düşüyor bundan sonra.

      işin acı tarafı bu kadar uzun bir yazı kasmışsın. niçin diye sorsam " sevan çarpıtıyor" dersin utanmadan. burada sevan da biliyor kendisinin ne yaptığını okuyucular da. varolan metnin alternatif varlık sebeplerini ipuçlarıyla senarize etmiş, durum bundan ibaret. peki sen ne yapıyorsun? ayetlere parantez aralarıyla zihnindeki çarpık algıyı sokuşturuyorsun. ki yukarıda verdiğim bir örnekte paranteze dahi ihtiyaç duymadan 5 kelimelik ayete 2 kelime daha eklemişsin utanmadan.

      yazının bir kısmında bir de şöyle bir ibare var:
      "Mesela, Âdem dil ve medeniyeti, İdris bilimi, Nuh dini, İbrahim kalite ve uygulamayı, Musa şeriatı, Harun velayeti, İsa vahyi temsil ediyor.[1] "

      nerden siçtı acaba bu tespiti diye merak ettim kaynakça kısmına baktım ki ne göreyim;) aha şöyle bişi yazmış:

      [1] Bu meselenin geniş izahı, Peygamber Kıssaları Hakkında Bilmediklerimiz ve Sadece İnsan adlı kitaplarımda vardır. İsteyen D & R ‘dan e- kitap olarak da indirebilir.

      adamın kaynakçası kendinden menkul kıymetler borsası bozdur bozdur harca :)
      peygamber kıssaları zaten gerçek anlamını bulmak için 1400 yıl seni beklemişti büyük kurtarıcı öylemi..ahahah adam büyük megoloman. neyse varsa allahndan bul ;)
  10. üstteki anonim yorum Sezgin Demirok adlı kullanıcı ve benzeri saçmalıkları yineleyenler içinler için yazıldı. bir karışıklığıa sebebiyet vermemesi için belirtmek istedim.
    Yanıtla
  11. İlk yazı gayet güzel, medenice kaleme alınmış. Sezgin Demirok'u da biraz anlamakta zorlanarak sonuna kadar okudum. Ancak adsız olarak son yorumu yapan arkadaş kimse seviyeyi yerlere düşürmüş. Bizler fikirlere tahammül gösteremediğimiz. Onu diğer bir fikirle eleştiremediğimiz zaman başlıyoruz hakarete. Bu mudur eleştiri, bu mudur fikir paylaşımı?
    Yanıtla
  12. Müslüman ilahiyatçılar, her Hristiyanlık tartışmasında ısrarla "İSA'YA İNDİRİLEN İNCİL" kalıbını kullanır. Bu durum bazen komik hallere neden olabiliyor. Hatırlıyorum mesela yıllar önce bir Ceviz Kabuğu programının konusu "Hristiyanlık" idi, 3 hafta boyunca Hristiyanlık konu başlığı seçilmişti. Yayın süresinin (program sunucusunun konuşmaları hariç) tamamına yakın bir bölümünde Zekeriya Beyaz konuşmuş, Hristiyanlık nedir-ne değildir anlatmış, yer yer bağırarak ve parmağını sallayarak "İsa'ya indirilen ve sonradan tahrif edilen İncil"den bahsetmiş, Hristiyan din adamlarını bu gerçeği itiraf etmeye davet etmişti.

    Bir bölümde beklenmedik bir olay oldu. Konuk olan papaz kendisine verilen birkaç dakikalık konuşma süresinde gayet rahat şekilde Zekeriya Beyaz'a dönüp dedi ki "Öyle bişey yok, İncillerin hepsi sonradan yazıldı."
    Kalakaldı! (Cevap veremedi)
    Yanıtla
  13. Ölü deniz yazıtları hakkındaki tartışmayı göz ardı ediyorsunuz. Sinemada izlediğim ilk film de bu konuyla ilgili olan "the stigmata" idi, izlemenizi öneririm. Ondan sonra kimin bilip bilmeden konuştuğu hakkında daha derli toplu bir görüş ortaya konabilir.
    Yanıtla

Thursday, December 13, 2012

Yer ayısı

Filmlere konu olan dabbetül arz Kuran’da Neml suresi 27:82'de geçiyor, وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ . Benim anladığım: “Söz vuku bulduğunda (kıyamet günü geldiğinde?) yerden bir dabbe çıkardık, onlara ayetlerimize inanmamalarını söyleyecek.” Diyanet İşleri “bir çeşit hayvan” veya “canlı bir yaratık” demiş. Gölpınarlı “bir mahluk”, Edip Yüksel “topraktan mamul bir yaratık”, Yaşar Nuri “debelenir gibi yürüyen bir hayvan”. Elmalılı ve Ali Bulaç çevirmeye kalkışmamış, dabbe diye bırakmışlar. İngilizce tercihler beast, creature veya monster. Biri de insect diye yorumlamış, ama sanırım bu marjinal.
Hadislerde de geçiyor. Hz. Muhammed’e atfedilen bir ifadeye göre kıyametin on belirtisinden biri yer dabbesinin belirmesi imiş. Birkaç ayrı kaynakta tekrarlanan bir başka hadise göre, mahlukun her bir eklemi 12 arşın boyunda olacakmış; Süleyman’ın yüzüğünü ve Musa’nın asasını taşıyacak ve bunlarla insanların yüzünü damgalayacakmış; müminlerin yüzünde ak damga, kâfirlerin yüzünde kara damga olacak, böylece çarşıda alışveriş eden herkes birbirinin yüzüne bakıp ne olduğunu anlayacakmış. Bunu da Rasulallah söylemiş. Diyorlar.
Yukarıdaki bilgilerden hareketle bazı İslam alimleri mahlukun 60 arşın boyunda olduğunu hesaplamışlar. Bu da Tacül Arus adlı büyük sözlükte yazılı. Bir arşın metreden biraz eksik olduğuna göre, hayvanın aşağı yukarı 12 ila 15 katlı bir apartman boyunda olduğunu hesaplayabiliyoruz. Süleyman'ın yüzüğü kaç numaraydı ve King Kong insanların yüzüne nasıl damga vurur gibi konulara burada girmeyeceğiz.
*
Eski kitaplara bakalım.
Yeni Ahit’in Kehanet (Revelation) kitabına göre kıyametten önce bir değil iki canavar zuhur ediyor.[1] İlki denizden çıkıyor; yedi başlı ve on boynuzlu bir mahluk, parsa benziyor ama ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı gibi. Tanrıya ve gökteki kutsallara küfretmek için ağzını açacak. Kutsallarla savaşıp onları yenmesine izin verilecek. İkinci canavar yerden (topraktan) çıkıyor. Koç gibi iki boynuzu var, insanları birinci canavara secde etmeye zorluyor, büyük mucizeler (ayetler, işaretler) sergiliyor, bu mucizeler sayesinde insanları doğru yoldan saptırıyor. Yeryüzünde yaşayan herkesin alnına veya sağ eline bir işaret bastırıyor, öyle ki bu simgeyi taşımayan kimse ne bir şey satın alabiliyor, ne bir şey satabiliyor.
Damga ve çarşı-pazar temaları tanıdık. 13:2’de anılan ayıya da mim koyuyoruz.
Daha geriye gidelim. Yahudi Kutsal Kitabına dahil edilen Danyal Peygamber kitabı, Bab 7.[2] Danyal’in vizyonunda karşımıza kıyamet alametlerinden bu kez iki değil dört yaratık (חְיוָה hîvah, yani hayvan) çıkıyor. İlki aslana, ikincisi ayıya, üçüncüsü parsa benziyor. Dördüncüsü hiçbir şeye benzemiyor, on boynuzu var ve en korkunç olanı o. İnsan ağzı gibi ağzı, ateşten bir tahtı var ve müthiş şeyler (kehanetler? ayetler?) konuşuyor.
Danyal 7:5’te ikinci mahluk için le-dob לדב “ayı gibi” demiş. Zannederim kış uykusuna yatması ve uyanması kastedilmiş. Ortaoğu halkları için ayı egzotik bir hayvan. En yakın habitatı Anadolu, Yukarı Mezopotamya ve İran'ın dağları. Özellikle kışın uyuması sıcak iklim insanları için ilgi çekici olmalı. 
*
İbranice dob ayı, dişisi dubba. Yahudi Aramicesinde ayı dubbâ, klasik Süryanicede debbâ. Şimdi Midyatta konuştukları Turoyo lehçesinde dêbo, geçen gün değindiğim Pervari’nin Mlahso lehçesinde debo, ayı. Kürtçe dıbbo da ayı imiş, Süryanice veya ona benzer bir kaynaktan alıntı olmalı.[3]
Ayının Arapçası da dubb دُبّBuna karşılık dâbbe’nin دابّة  Arapça sözlüklerde açıklaması yok. Kıyametten, mahluktan, altmış arşından, Süleyman’ın mühründen, Musa’nın asasından bahsetmişler, ama filolojik malumat hak getire. Bir tanesi bile değinmemiş ayı meselesine.
Telsiz telefon oyununu anımsatıyor biraz. Biri birine anlatmış, o da birine anlatmış, o da birine anlatmış. Geriye başı sonunu tutmayan bir Arapça düşük cümle kalmış. Arzdan dabbe çıkardık, ki konuşacak, ayetlerimiz, ama kesin değil, onlar, ehem…
Tiryakisi için not
Ayrı bir konu, lafı açılmışken değinelim. Yeni Ahit’in Kehanet kitabındaki mahluklar içinthêrion θήριον demiş. Esasen ejderha demek, yani dragon dedikleri efsanevi sürüngen, ya da büyük yılan. Thêriakê θηριακή eski Yunan tıbbında yılan zehiri, ayrıca Pontos kralı Mithridates’in çeşitli zehirleri karıştırarak elde ettiği panzehirin adı.
Arap ve Acem tıbbına tîryâk تيرياق aynen bu şekilde geçmiş, hem zehir hem panzehir olan madde. Divan şiirinde afyon için kullanılan bir ıstılahtır. Tiryâkî de afyon bağımlısı demek.
Bir şey hem yılan hem ayı nasıl oluyor, onu bilmem, bana sormayın.



[1] Vahiy/Kehanet Kitabı Bab 13. Bkz. http://incil.info/kitap/Vahiy/13

[2] http://incil.info/kitap/Daniel/7 . Danyal kitabı modern akademik görüşe göre takriben MÖ 165 dolayında kaleme alınmış ve Milattan sonraki ilk yüzyılda Kutsal Kitap derlemesine dahil edilmiştir. Kuran’ın Yaratılış (Genesis) dışında Danyal kitabına sıklıkla göndermede bulunması, yazarın Yahudi kutsal metinlerinden sadece bu ikisiyle – yüzeysel de olsa – tanışıklığı olduğunu düşündürür.

[3] Alexander Militarev / Leonid Kogan: Semitic Etymological Dictionary. Vol. II: Animal Names, Ugarit Verlag 2005. Her zamanki sözlüklerim elimin altında değil, bundan baktım. 

16 yorum:
  1. Dabbe kelimesinin "yeryüzünde ayaklarıyla yürüyen şey" anlamında olduğu küçüklükten bize beri söylene gelmiştir. Dedem bu konu hakkında çok konuşurdu zira. Örnek vermek gerekirse köpek bir dabbedir, kuşlar ise havada uçtuğu müddetçe dabbe kategorisine alınamaz, ancak uçmayı bırakıp ayaklarıyla yeryüzünde hareket etmeye başladığı zaman dabbe olur. Sanırım kuranda da kelime uçamayan, yeryüzünde bir yerden bir yere gitmek için ancak yürümesi gereken bir yaratık olarak kullanılmıştır. Ayının anlamı olarak öğrendiğimiz kelime de "dıbb" kelimesiydi.
    Yanıtla

    Yanıtlar

    1. Elmalılı'da buna benzer bir şey demiş. Haklı olabilirsin.
  2. yanlış kalmış muhammedin aklında,dabbe diye uydurmuş.
    Yanıtla
  3. "Dabbe yaşıyor, hiç kimse tarafından tanınmıyor, insan türünden değildir ve korkunç bir şekli vardır. Saçı ve kılları her tarafa yayılmıştır.Bütün renklerden oluşmuştur. Yere ve bulutlara aynı anda ulaşan uzunca bir boynu var. Doğuda olan batıda olan gibi onu görür, Ona ulaşmak isteyen ulaşamaz, kaçan ondan kurtulamaz’’

    yukardaki yorumu dikkatle okuyun. Arapçaya sanskrit dilinden geçen D@bbe’nin sanskrit dilinde örümcek ağı gibi yayılan şey olduğunu hatırlayın.İnternetin world wide web(www) olduğunu düşünün.Yeri ve göğü aynı anda doldurabilen D@bbe’nin ve internetin çalışma mekanizması arasındaki ilişkiyi kurun...vs...vs...Alıntı Dabbe filmi yönetmeninden
    Yanıtla

    Yanıtlar

    1. Yukarıdaki yorum kimin ve nereden? :) Nasıl fikir yürütürken buna güvenip arkamızı yaslayacağız? İkincisi internet yerden çıkmıyor. Bazıları kablo olarak yorumlamış ama uydu bağlantısı ve wireless gibi durumlarda ne olacak. Yakında kablolu bağlantı tamamen kalkarsa o zaman ne olacak? Bence bu yorun sağlam değil :)
    2. 1990'lı yıllarda {ay ve yıl olarak kesin tarih veremeyeceğim çünkü hatırlamıyorum, kusura bakmayın} Sızıntı ve benzeri birkaç dergide Dabbetül Arz = AIDS, HIV benzetmeleri çokça yapılır, yazı üstüne yazı döşenirdi. Dabbenin her bir alamet-i farikası, HIV virüsünün özelliğine ve AIDS hastalığının başka bir semptomuna yamanırdı.

      E, o zamanlar internet yoktu ki benzetsinler :) Şimdi de web'e sarmışlar anlaşılan. 20 yıl sonra yapay zeka (AI) devrimi {Singularity dedikleri nane} gerçekleşip bir nevi Skynet çıkıp yedi düvele dehşet saldığında da "bakın bunu Kur'an 1500 sene önce söylediydi zaten, işte Dabbe işte Deccal" diyecekler. Doğaldır, normaldir; rasyonalize etmek zorundalar inançlarını...
  4. '' Yeryüzünde yaşayan herkesin alnına veya sağ eline bir işaret bastırıyor, öyle ki bu simgeyi taşımayan kimse ne bir şey satın alabiliyor, ne bir şey satabiliyor.''

    1993 yapımı Naked adlı filmde bu ayetin günümüz barkodlarına işaret ettiğini söylüyordu filmin ana karakteri.. Barkodlardaki üç uzun çubuğun 6 rakamına denk gelmesinden (666) hareketle.. :)
    Yanıtla
  5. Betimlemeler adeta God of War serisinden alınmış gibi.
    Yanıtla
  6. Bununla ilgili değil ama genel bir şey söylemek istiyorum.
    "Ayağını yorganına göre uzat" cümlesini düz kelime anlamlarıyla yorumlarsanız kast edilen anlama ulaşamazsınız.

    Dinlerde de tıpkı ezoterizmde olduğu gibi sembolik anlatım vardır.
    Yılan mesela ezoterizmde bilginin sembolüdür. Tıpkı bunun gibi 7 başlı ejderha, nefsin şehvet, tembellik, öfke vs. gibi özelliklerini temsil ediyor olabilir, uzmanı değilim.

    Tıpkı bunun gibi "kıyamet" de çok farklı bir anlam içeriyor olabilir.
    Mesela kıyamet, kişinin kendi hakikatiyle tanışması anlamına gelse, bu tanışma öncesi nefsinden ortaya çıkabilecek farklı bir karşı koyma da "dabbe" olarak belirtilmiş olabilir.

    Söylediğim gibi, amacım şu doğrudur veya hayır bu doğrudur gibi yargılar ortaya koymak değil. Sadece, belirli bir yorum ve mantık biçimiyle bir şey ispat etmek isterken, başka bir olasılığa kapıyı kapatmanın "özgür ve yaratıcı düşünce" adına iyi bir hareket olmadığını söylemek.
    Yanıtla
  7. Dabbet-ül-Arzın çıkış yeri ile alâkalı olan bir hadîste, şöyle buyurulmaktadır. "Onun çıkışı, üç kere vaki olacaktır. Birinci çıkışı, Bâdiye'nin en uzak yerinden olacaktır. (Diğer bir rivayete göre Yemen'den çıkacaktır.) Fakat çıkışını Mekke'liler duymayacak, yani çıkış haberi Mekke'ye ulaşmadan tekrar gizlenecektir. Sonra bir kere daha çıkacak, bu sefer çıkış haberi Mekke'ye ulaşacaktır."

    Resulullah (SAV), Hz.Ali (ra) dan nakledilen diğer bir hadîsinde ise, dabbet-ül arz için "sakallı bir dabbedir" buyurmuştur. (Esbab-ı Nüzul, shf. 393)

    Resul-i Ekrem(SAV) nakledilen bir hadîsinde, Dabbet-ül arz'ı şu şekilde tasvir etmiştir. "Yüzü insan yüzüne benzer, gagası kıllıdır ve üzerinde her çeşit hayvanın rengini taşıyan bir kuşun gagası gibidir. Dört ayaklıdır."

    Dabbet-ül arzı görür gibi tarif eden bir başka hadîs de, şöyledir: "Dabbe, yeryüzünde bir yıldız gibi seyredecek, peşine düşen onu yakalayamayacak; ondan kaçsa, kurtulamayacak"



    Sevan Hocam, bakın üstad Said Nursi hazretleri Dabbe hakkında ne buyurmuş. Gayet ilmi ve tafsilatlı. Evet gerçi bu hususta ilmel yakinden ziyade zann ile görüş bildiriyor amma Allah dostlarının zannına itimad edilir. Nice evliyaullahdan allame ve arif zatın ictihadı dahi zann üzeredir:

    http://kod661.blogspot.com/2010/08/gunesin-batidan-dogmasi-ve-dabbet-ul.html
    Yanıtla
  8. (C.: Dıbâb) Dişi kertenkele. * Kapıya koyulan yassı enli demir.
    Yanıtla
  9. dabbe Antakya arapcasinda at,ayrica sigir turunden hayvanlara denir.cogulu dabbet.slm
    Yanıtla
  10. Tarif edilen "canavarın" AIDS mikrobuna benzediğiyle ilgili bir yorum okumuştum. Ayrıca dabbenin televizyon veya internet olduğuna dair yorumlar da duydum.
    Dabbenin ayı kelimesinin bozuk bir Arapçası olma ihtimali zayıf. Dabbe ayı olsa bütün din kitaplarında neden ayıdan bahsediyor? Peygamberler, bağlılarını ayıyla mı korkutmuşlar? Hiç mantıklı değil.
    Yanıtla
  11. Elmalılı biraz etimolojiye girmiş. Sizin gibi, bir çok bilim adamından daha bilimsel çalışan birisi için detaylı araştırma yapmadan "filolojik malumat hak getire. Bir tanesi bile değinmemiş ayı meselesine." sözü yakışık değil çok.
    Elmalılı'nın açıklaması; "DEBB VE DEBİB: Hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanlarda ve çoğunlukla haşerelerde, yani böceklerde kullanılır. İçkinin vücuda yayılması ve bir çürüklüğün etrafına bulaşması gibi, hareketi gözle tesbit olunamayan şeylerde de kullanılır. "Dabbe" kelimesi de bundan fail olmak üzere asıl lügatte "mâyedübbü", yani debbeden, hafif yürüyen, debelenen demek olur. Ve şu halde tren, otomobil, bisiklet gibi otomatik şeylere de, lügatın aslına göre "dâbbe" demek uygun olabilecekse de dil de kullanılışı hayvanlara mahsustur. Hatta örfde dört ayaklı hayvanlarda ve onlar içinde özellikle atta daha çok kullanılmıştır. Bununla beraber "Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünen, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayak üstünde yürür..." (Nûr, 24/45) âyetinden anlaşılacağı üzere her hayvan hakkında kullanılır. Hayvan kelimesi ile eşanlamlı gibidir." (Sadeleştirilmiş biçimiyle)
    Yanıtla
  12. Böyle de birşey var ne dersiniz

    http://en.wikipedia.org/wiki/Waterbears
    Yanıtla