Monday, February 20, 2017

İsrail'i gezelim

Üç dört günlüğüne İsrail’e gideceği için benden tavsiye isteyen bir arkadaşıma geçen sene yazdığım mektup düştü önüme. Sizinle de paylaşayım.
İnsanlarla temasa olacak mı dört günde? Olmayacak gibiyse tavsiyem (Kudüs’te) Hebrew University’e git, yarım saat dolaş, insanların yüzüne bak. Kampusun üç tarafının Filistin’le çevrili olduğunu unutma. “Ortadoğu sorunu”nu bir derste anlamak için sanırım bu yeter.

Kafamda dört veya beş yer kalmış. Birincisi müze (Hebrew Museum), özellikle de yeni ekledikleri Yazı Müzesi. Yazıyı kutsal sayan kadim Ortadoğu kültürünün bir tür abidesi. Nemrut (Nimrod) heykeli onun girişindeydi yanlış hatırlamıyorsam, yarım saat ona baktım. Müthiş bir simge, ulusal kimliğin bir tür özeti. [Tevrat’taki Nemrud’un Kuran’daki ile alakası yok. Kuran gene karıştırmış.]

İkincisi Ölüdeniz kıyısındaki Engedi. Kral Davut’un eşkıyalık günlerinde çetesi ile beraber sığındığı yer. Kibbutz yapmışlar, Allahın çölünün bir ucunda, en yakın medeniyetten 50 km uzakta, savaş koşullarında, her gün top atışı altında, hayatta gördüğüm en güzel botanik bahçesini yaratmışlar. Sonra iflas etmiş, şimdi turizm ile ayakta duymaya çalışıyor.

Üçüncüsü Golan Tepeleri. İşgal edilmiş, istikbali belirsiz bir toprağa verdikleri emek etkileyici, hele Türkiye’yi (son 900 yılını) düşünürsen. Özellikle orada adını unuttuğum, Kuzeyin Masada’sı denilen yerdeki milli park ve kuş gözlem istasyonu. Medeniyetin anlamı üzerinde düşüneceğin bir yer.

Tabii Kudüs çarşısı, Mescid-i Aksa, Ağlama Duvarı, özellikle denk getirirsen Cuma akşamüzeri Ağlama Duvarı’na koşturan sakallılar… Eski Kudüs’ün en güzel kısmı, son yıllarda hiç gelişemediğinden olmalı, Ermeni mahallesi. Yazık ki küçük bir kısmı hariç turistlere kapalı. Kilisesi güzel gene de, kaçırma.

Şehrin 5-10 km batısında güzel bir köy var, onun da adını unuttum (internetsiz bu kadar!), keyifli bir mesire, bir sürü lokanta ve kafe var. [Düzeltme: Ein Kerem] Şehirde bir süre sonra tarih – din – siyaset ağır gelmeye başlarsa kaçılacak bir yer. Cumartesi bile restoranlar açık, düşün artık! Eskiden beri Hıristiyan köyüymüş, gider gitmez o havayı hissediyorsun. Sanki İstanbul’un adaları yahut Yakacık yahut eski Bornova veya Antakya’daki Harbiye’nin eski hali.

Resurrection/Kemame Kilisesine elbette gideceksin, kentin en ünlü turistik yerlerinden biri. İçerindeki acayip düzenin tadına varmak için Kırım Savaşı’nın başlangıcına dair bir şeyler okuyup git. 1850’de savaş o kilise yüzünden çıkmıştı, bilirsin. İçeride Ortodoksların, Katoliklerin, Ermenilerin, Habeşlerin, kadim Süryanilerin, öbür Süryanilerin yeri santimine kadar belirlenmiş. Anahtar da halâ gelenek icabı bir Müslüman ailede duruyor, ötekiler birbirini boğazlamasın diye.

No comments:

Post a Comment