Tuesday, November 14, 2017

Domuz tabusunun işlevi ve simgesel anlamı


Domuzu daha önce yazmış mıydım hatırlamıyorum. Tekrara düşersem affedin, bir yaştan sonra oluyor böyle.


Neolitik devrimden sonra Eski Dünya’da iki çeşit toplum türedi. Bir, toprağı ekip biçen, dolayısıyla bir köye bağlı yaşayanlar. İki, hayvancılık yapan, dolayısıyla mera peşinde durmadan gezenler. İkisi birbirini sevmezler. Eski destan literatürü baştan aşağı o kavgayla doludur. Köylü göçebeyi eşkiya ve zorba olarak görür; göçebe yerliyi pis koktuğu için, bokuyla iç içe yaşadığı için, cılız ve hastalıklı olduğu için hor görür. Unutma ki o zaman daha kanalizasyon yok, belediyenin çöp kamyonu da yok.
İnsanoğlunun kadim çağlarda evcilleştirdiği hayvanları düşün: köpek, keçi, koyun, sığır, deve, eşek, at, tavuk, kedi. Hepsi göçebe hayata ayak uydurur. Yürü dersin yürürler, ya da tavuk ve kedi gibi taşınabilirler. Bir tek domuz yürümez, elli metre götürsen yeri göğü birbirine katar. O yüzden domuz, sadece yerleşik tarım toplumlarının baş edebileceği bir hayvandır. O yüzden göçebe toplumlar köylüden tiksindikleri gibi domuzdan tiksinir, onu köylü mundarlığının simgesi ve taşıyıcısı olarak görürler. Tarımın egemen olduğu antik Yunan ve Anadolu’da, İtalya’da, Balkanlarda, Çin’de, Güney Hindistan’da, Yeni Gine’nin dağlık kısmında domuz baş tacı edilmiş. Hayvancılığın – daha doğrusu hayvancı elitlerin – egemen olduğu Yahud diyarında, Arabistan’da, Orta Asya’da, Kuzey Hindistan’da iğrenç mahluk ilan edilmiş.
Yani hayvancağızı yasaklama fikri evrenlerin rabbi olan Allahın değil, o da Araplarla Yahudilere aldanmış olmalı.
Bu tür simgesel davranışlar tabii zamanla ikincil (sekonder) işlevsellik kazanabiliyor. Mesela konuyla alakası pek dolaylı bir millet olan Türkler, şu veya bu nedenle domuz tabusunu ulusal kimliğin tanımlayıcı bir ögesi olarak benimseyebiliyor, ondan sonra o toplum tarımcıymış, göçebeymiş, büroda dokuz beş çalışırmış, fark etmeyebiliyor. Hiç düşündünüz mü bilmem, bugünkü Türk ulusal kimliğinin en belirgin, en vazgeçilmez unsurlarından biridir hatta başlıcasıdır domuz tabusu. Bıyığını kesen Türk çok, koka kolayı ayrana tercih eden Türk çok, Atatürk’ü iplemeyen Türk bile var, ama git bir yabancı ülkede restorana gör ki Türk’ü tanımlayan en tipik davranış özelliği hangisiymiş. İmanım gevredi buradaki garsonlara, yok, anladım, problem yok, tamam, getirebilirsin diye laf anlatmaktan.
Dinle açıklayamazsın bunu, çünkü Kuran mesela şarabı da yasaklamış, üstelik daha net ve kesin bir dille ve gerekçeli olarak yasaklamış, buna rağman elhamdülillahlı cümleler kuran Türklerin çok büyük bir bölümü şaraptan pek o kadar tiksinmez. Faiz mevzuuna, zinaya ve saireye girmiyorum bile.
Yazsa ya birisi bir doktora tezi, İslamı Benimseme Sürecinde Türklerde Domuz Tabusunun İşlevi ve Simgesel Anlamı diye?

82 comments:

  1. Sağcısıyla, solcusuyla 'adı batasıca'nın etini yememede anlaşılır da, örneğin demokrasinin ana ilkelerinde anlaşılmaz. Velhasılı Domuz deyip geçmiyeceksin Hocam, bu eli kanlı-bıçaklı iki grupu etini yememede birleştiren hınzır oğlu hınzır mahluktur buya.

    ReplyDelete
  2. marvin harris bu domuz tabusuna girmiş ama içinden çıkamamıştı. sizin açıklama daha akla yatkın.

    ReplyDelete
  3. Meretin şarküterisi leziz (hem jámon hem de bacon), smoked short ribs super lakin kıyması ve köftesi berbat, pulled pork da berbat. Muhtereme kötü yeri denk gelmiş olmalı, yasaklamış. Crispy bacon & sunny side up yumurta yiyeydi herkese tavsiye ederdi.

    ReplyDelete
    Replies
    1. yok, etmezdi, bana helal, başkasına haram dediği de çoktur;)

      Delete
    2. Domuz salamı, proşitsosu, özellikle yabani domuzdan yapılanları enfestir, ama bunlar ötekilere göre epeyce daha pahalıdır. Ülkemizde tavuk, piliç eti çok tüketilir.Domuz etinden nefret bir adamla karşılaşmıştım. "Domuz iğrenç bir yaratık. İnsan bokunu bile yer," diyerek ve suratına iğrenen bir kişinin ifadesi vererek tepki göstermişti. Sordum, "Tavuk eti yer misiniz?" Cevap verdi, "Tabiatıyla, çok da severim." Dedim ki, "Ben çocukken, bahçemizdeki kümeste sekiz on tane tavuk beslerdik ve büyük abdestimizi kümesin içinde yapardık. Çünkü tavuklarımız dışkımızı zevkle yiyerek beslenirlerdi."...Cehalet kötü şey.

      Delete
  4. Türklerde domuz tabusunun adamı bedavadan kimlik sahibi yapması gibi bir işlevi var gibime geliyor. Türkiye koşullarında domuz yememek için ekstra bir şey yapmak gerekmiyor (ya da öyle var sayılıyor). Emin Çölaşan'ın matbaadan tanıdığı bilmem kim kardeşinin kandilini kutlaması gibi bir şey. Günlük hayatta bir şeyden feragat etmeyi gerektirmiyor.
    Bir de tiksinme olayı var. 10 seneye yakındır kâfirim ama önüme domuz pirzolası koysan iştahla yemem. Yılandan da tiksineceğim gibi tiksinmişim vakti zamanında domuzdan.
    Ama Sevan Hoca'nın tespitleri bu mütevazi açıklamalrın ötesine gidiyor ve gitmeli de. Çünkü ortalama Türk müselmanı domuz yemeyi sıradan bir günah olarak değil kebairden biriymiş hatta insanı dinden çıkarırmış gibi algılıyor psikolojikman.
    Çağrışımdır mazur görünüz: İslam'ın yayılmasının coğrafi olarak domuz ekonomisi tarafından büyük ölçüde sınırlandığı yönünde tezler varmış. Ne buyurursunuz?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Alışmayan, kanıksamayan sonradan da alışamıyor, velev ki Hristiyan olsun. 90larda TRT'da bir dokümanter seyretmiştim, mübadeleyle Yunanistan'a göçmüş 80'lik 90'lık (Rum) nenelerle dedelerle (Yunan beldelerinde) yapılan röportajlarda bayağı güzel Türkçe konuşanlar vardı. Söyledikleriyse, "bu yaşa geldim hala domuz eti yemem" tarzı şeylerdi. Çocukları ve torunlarıysa gayet rahat yiyorlardı. Tabii benim bundan çıkardığım, Osmanlı'nın, tebaası olan gayrimüslimlere de 'domuz yasağı'nı dayattığı.

      Delete
    2. Asagida okudugum yazi beni özellikle domuz etinin neden haram oldugu konusunda tatmin etti, okumanizi salik veririm.

      https://www.saglikhaberleri.com.tr/raflar-domuz-dolu-bunlarin-hepsini-yedik-resimleri,1259.html

      Delete
  5. Bunu ben de sorar(d)ım, neden memlekette MEY içki 2 milyar dolara satılırken kimse, yurtıdışında dahi, domuz eti yemez ?

    Etrafımdaki -kendim gibi- beyaz yakalılara sual ettim, sebep hep aynı : koku. En güzel dolma annemin dolması sendromu yani küçüklükten kodladığımız ete göre çok farklı bir kokusu var.

    Ayrıca, bu soruyu daha geniş perspektiften başka hayvanlar için de sorabilirsin. Misal, köpek, neden doğuda yendiği batıda yenmez, köpek şirin de kuzu değil mi ?

    Erkan Polat

    ReplyDelete
  6. At konusuyla alakalı da yazınız hos olabilir hocam. Zira, farklı ülkelerde at eti normalken bizde daha kutsal vs diye anlatmakta zorlanıyorum yabancı arkadaşlara.

    ReplyDelete
  7. https://eksisozluk.com/entry/41816095

    şöyle bir şey daha var,yıllar evvel okumuştum bu yazıyı.sizin görüşünüz nedir bu yazı hakkında?

    ReplyDelete
  8. Hay yaşa emi.en elitinden en cahilinin kanına işlemiş domuz tabusu.

    ReplyDelete
  9. https://www.google.com.tr/amp/www.hurriyet.com.tr/amp/turkler-niye-domuz-yemiyor-12828381
    soner yalçın yıllar önce yazmiş bu konuyu bir bakın derim

    ReplyDelete
    Replies
    1. Hem de bire bir şekilde yazmış.
      1 Kasım 2009'da. Başlık ise " Türkler Neden Domuz Yemiyor?"
      Keşke çalmasaydınız Sayın Nişanyan ;)

      Delete
  10. bir türk olarak ben de aynı soruları taaa gençliğimden beridir sordum kendime ve arkadaşlarıma...domuz eti haram,içki,faiz ,zina haram...fakat bu domuz eti hassasiyeti bir başka...adam müslüman alkol alır zina yapar faize para yatırır..günah olduğunu bilip bilmemesi değildir önemli olan toplumdaki genel algı..domuz eti konusuna göre çok mülayim kalır.fakat domuz eti denince herkesin tüyü diken diken olur...bunun bir araştırma konusu olması gerekir elbette...hala bu toplumda banka,faiz,genelevleri,vesaire islamın reddettiği konularda tam ve açık bir duruşun sergilenemiyor olması ilginç.özellikle din konusunda uzman kişilerden ,bir müslümanın bu aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık meselesinde olduğu gibi,günahtan nasıl kaçınacağı,hayatına olan etkileri hususunda doyurucu yourumlarını bekliyoruz...bu arada ben bir müslümanım ve sizin islamiyet konusundaki pervasızca yazdıklarınız yenilir yutulur şeyler değil...ama kendi fikirlerinizdir buna yapacak bir şey yok.iş aşağılama ve hakaret boyutuna taşındığında bunun bir karşılığının olacağını da hesaplayacak kadar zekisinizdir...

    ReplyDelete
    Replies
    1. Müslüman Bey,

      Ben sizin inandığınız Arap masallarına inanmadığım için beni sonsuz azaba layık görüyor, "kutsal" kitabınızda müşrik diyerek sayısız hakaret ediyorsunuz. Bunun karşılığı nedir acaba?

      Delete
    2. valla ben kimseye hakaret ettiğimi düşünmüyorum.bu tür hassas konularda algılama çok uç noktalara gidebiliyor.ben de bana hakaret edildiğini varsayabilirim şu durumda...bunun bir sonu yok.arap masalları lafı yeterli bir örnek.daha doyurucu bir cevap beklerdim...

      Delete
    3. This comment has been removed by the author.

      Delete
    4. var babo sarman lazım

      Delete
  11. Çok güzel bir antropoloji tez konusu.

    ReplyDelete
  12. Totem olan hayvanın kut törenlei gibi ritüellerde kolektif olarak tüketilmesinin dışında yenmesinin tabu olması gibi neredeyse evrensel kadim bir bir geleneğe de dayanıyor olabilir. Musevilerin domuz yeme tabusunu Nabukdnezar'ın esir düşen musevileri domuza yedirmesine bağladıkları malumdur. Kökeni nefret değil yani her zaman. (Musa 'nın da başka bir totem hayvanı, öküz Baal'i eritip herkese suyunu inciterek ortadan kaldırışını hatırlayın.)
    Nefret işi varlığına tehdit gö (ste)rmekle ilgili pekala sonradan gelişen birşey. Hedef göstermeyle çok alakalı. Misal: bak bu seçimi de kaybedersek alanını koyup secde edeceğin yer kalmaz, o yüzden sakın bize oyunu vermekten geri duruma ve hak hukuk dürüstlük saydamlık özgürlük diyenlere aldırma. Böylece bu gibi kavramlar nefret nesnesi olur milletin indinde. Konu makarna zanneder anlamayan.
    Son zamanlarda alkollü içki nefretinin domuzu yakalayıp geçtiğini düşünüyorum. Ne dersin Sevan hocam?

    ReplyDelete
  13. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
  14. Türkler'in domuz tabusu sadece ve sadece İslamdan Müslümanlıkdan, inanın başka zerrece sebebi yok. Birkaç sene evvel Mısırda sadece bir-iki domuz gribi vakası görülmüştü de, Mısır devleti ülkedeki Hristiyan Kıptîlerin(ki Mısır nüfusunun en az 8-9%'unu temsil ederler) bütün domuz çiftliklerini imha, bütün domuzlarını da itlaf etmişti. Düşün yani o insanların maddi zararlarını. Hatta o zaman Dünya Sağlık Örgütü(WHO) de Mısır'da yapılanlara bayağı tepki göstermiş ve son derece lüzumsuz addetmişti. Aynı tarihlerde Avrupa, K. Amerika ve Uzakdoğu'da da, hem de çok daha fazla domuz gribi vakalarına rastlanmasına rağmen, hiçbir devlet ülkelerindeki domuzları itlaf etme yoluna tevessül etmemişti, böyle bir şeyi akıllarına dahi getirmemişlerdi. Grip salgını da zamanla yok olup gitmişti.

    Bu arada ben domuz'un insanlarca ilk evcilleştirildiği yerin bugün Levant veya Şam tabir edilen doğu Akdeniz bölgesi yani aslında Ortadoğu olduğunu da bazı yerlerde okumuştum diye hatırlıyorum. Tabii 7 bin yıl evvel şimdiki Ortadoğu'da çöl olan olan yerlerin ekseri bozkır ve çayır, keza bozkır ve çayırlar da komple ormanmış. Büyük İskender'in ordularının günümüzde hayli kıraç, çorak Afganistan'ın sık ormanlarında yollarını bulmakta oldukça zorlandıklarını, bir ara neredeyse kaybolduklarını tarihçiler yazar. 2 bin sene evvel, şu an sırf çöl olan Libya'nın, Roma İmparatorluğu'nun en büyük tahıl ambarı olduğu zaten tescilli. Tabii sonra zamanla iklimler değişmiş, insanlar göç etmişler. Hatta çok değil 1402'deki Ankara Savaşı'nda Ankara'nın her mıntıkasının ormanlık arazi olduğu rivayet edilir.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ben de Türklerde bugün gördüğümüz domuz tabusunun Müslümanlıktan dolayı olduğunu düşünüyorum, zira diğer Müslüman halklar da domuz yasağına diğer yasaklardan daha sıkı sıkıya riayet ediyor.

      Bu arada, bazı tezlerde Ortodoks Hristiyanlığın Avrasya bozkırında yayılamaması Ortodoks Hristiyanlıkta görülen at eti ve sütü yasağına dayandırılıyor. Nasturi kilisesinde böyle bir yasak olmadığından Nasturi Hristiyanlığın Avrasya bozkırında zamanında kolayca yayılabilmiş olduğu iddia ediliyor.

      Delete
    2. Rusların İslamı kabul etmemesinde ise içki yasağının rolü büyük olmuştur.

      Delete
    3. Ortodoksları bilmiyorum fakat Vatikan'daki Papalığın at etini yasaklaması 9 yy. ortaları gibi. Asıl enteresan olan 19 yy. başlarına değin İskoçların da domuz yetiştirmemeleri ve (dolayısıyla) domuz eti tüketmemeleri.

      Delete
    4. Neden ben de inanmayan çoğu kişi gibi domuzdan veya domuz etinden iğreniyorum o zaman?

      Sevan bey haklı. Bu ve benzeri şeylerin kökleri dinden/inançtan eskiye gidiyor. Hatta göçebelik/hayvancılıktan da eskiye. Bunun "fıtrat"la (bu kavramın bugünkü kullanımlarının/kullanıcılarının çoğunu sevmesem de) ilgili olduğu görüşündeyim. Zaten göçebe/hayvancıların yaşam biçiminin de yerleşik tarım toplumlarına nazaran "fıtrat"a daha uygun olduğunu söyleyebiliriz.

      Sevan beyin verdiği diğer örnekler de aynı fıtrat duygularını göstermiyor mu?
      Mesela "haram" olarak görmemekle birlikte hiç alkol ve sigara içmeyen biri olarak bunlardan domuz gibi iğrenmem.
      Ya da "zina" denen şeyi (evlilik içi değil, dışı/öncesi olanı) fıtrata aykırı görmem, ki okuma ve evlilik yaşının yükseldiği günümüz toplumlarında asıl bunun önüne geçmek "fıtrat"a aykırı bence, fakat başka bazı şeyleri öyle görürüm. Mesela fuhuş, eşcinsellik, hatta pornografi - tabii bu tür şeylerden iğrenç bulduklarımı kastediyorum, yoksa her sevişme sahnesi, açıklık, erkek dergilerine soyunan modeller falan değil, umarım anlatabilmişimdir. Tecavüz, taciz, pedofili, cinsel istismar gibi şeylerin ise tamamen kötü ve fıtrata aykırı olduğunu söylemeye gerek yok zaten.

      Delete
  15. Daniel Quinn diye bir amcanin "Ishmael" diye bir kitabi vardir bu tarimcilarla gocebeleri anlattigi. Takers (kaderini tanrinin elinden alan) ve Givers (kaderini tanrinin eline veren) olarak ayirir ikisini..

    ReplyDelete
  16. Londra'da Ağırlıklı olarak İngiliz Kahvaltısı servis eden bir Cafe çalıştırmaktayım. Türkiye'den gelenlerin iştahla sipariş ettiği domuz Eti içeren kahvaltılarımızı beğenmeyen kimse çıkmadı henüz! Önyargılarımızın yıkılması hayatımızı yalnızca güzelleştirir!

    ReplyDelete
    Replies
    1. Çok güzel yazmışsınız. Katılıyorum. English breakfast'ı da özledim bu arada. Yurt dışına gittiğimde fırsat buldukça yiyorum. Size de imrendim. Hem Londra'dasınız hem de cafe işletiyorsunuz orada. Kolay gelsin.

      Delete
  17. Tavukdan daha igrenc bir hayvan yoktur Bok da yer sumuk de yer ne bulursa yer ama sofralarin bas taci . Bu da youkardaki hikayenin gercekligini ispat eder .

    ReplyDelete
  18. Geleneksel bir Ermeni deyimi vardır kötü,hor ve ters niyetli bakan kişilere karşı söylenen, Ve şu şekildedir,
    "Neden bir Türk'ün Domuz Etine Baktığı Gibi Bakıyorsun? diye söylenilir.

    Kısacası bu deyim,Türklerin (Daciklerin) garibim Domuz canlısına karşı olan derin ve O içten gelen O büyük nefretlerini'de akıllara getirmektedir.

    Örneğin Kuzey Afrikalı Müslüman Araplar,Salyangozu kavurma yapıp lokantalarında satıp yerken ,Türkler ise "Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satmak" deyimini kullanırlar ve yine O garibim sürüngen Salyangoza da kin ve öfke kusarak haram kabul ederler.

    Son olarak "Vallahi Eğitilmezler"

    ReplyDelete
    Replies
    1. Kuzey Afrikalıların rahatlıkla salyangoz yemesi Maliki olmalarından. Türklerin bağlı olduğu Hanefi mezhebinde ise salyangoz, midye, karides, yengeç, ahtapot gibi balık dışındaki su hayvanlarının yenmesi haramdır. Genelde Türkiye'de Hanefi mezhebinin en rahat mezhep olduğu söylenir, ama konu yeme içme olduğunda en fazla yasak Hanefiliktedir, en az yasaksa Malikilikte. İnsanlar nedense din ve mezheplerin diyet alışkanlıklarımızda oynadığı rolü görmezden geliyor.

      http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=170095

      Delete
    2. Kur'an'da tam 4 surede, domuz eti Müslümanlara men edilmiştir. Eşek etinin tahrim edilmesi de hadisle. Onun haricinde İslamda başka açıkça haram kılınmış hayvan bilmiyorum

      Delete
    3. This comment has been removed by the author.

      Delete
    4. @bétici

      Tacik/Dacik tabirinin Ermenilerdeki kullanımı ile Türki halklardaki kullanımını birbirine karıştırma. Tacik/Dacik kelimesi Orta Farsça Tazik kelimesinin varyant biçimidir ve orijinal manasında Arap demektir, ancak İslamla beraber genel olarak bütün Müslümanlar için kullanılmaya başlamış ve Ermeniler arasında bu kullanım günümüze kadar süregelmiştir, yani Ermeniler Dacik derken aslında Müslüman diyorlar. Türki halklarda ise kelime değişik bir anlam evrimi geçirmiştir, kısaca şu olmuştur: Türki halklar İslamla esas itibariyle Müslüman Farslar ve Orta Asya İrani halkları vasıtasıyla tanışmış ve uzun süre Müslüman olmamak için direnmişlerdir, bu 200-300 yıl kadar süren genel direnme evresinde henüz Müslüman olmamış İrani halklardan Müslüman olmuş İrani halklar ve Araplar için kullandıkları Tacik tabirini öğrenmişler ve Müslümanlarla temasları büyük ekseriyetle İrani Müslümanlarla olduğu için Türkiler Tacik tabirini İrani halklar ve bilhassa da onların Müslüman olanları için kullanılan bir tabir haline getirmişlerdir kendi kullanımlarında. İşin enteresan tarafı, Türkiler Müslüman olduktan sonra bile Tacik tabirini İranilerle kısıtlamaya devam etmiştir, çünkü o sırada Tacik kelimesinin Müslüman anlamını unutmuşlardı bile (ya da o anlamı Türki halklar arasında yeterince kök salmamıştı). Diğer bir enteresanlık da Türkilerle temas yoluyla Müslüman İrani halkların da zamanla Tacik kelimesini kendileri için kullanmaya başlaması, zira Tazik/Tacik/Dacik kelimesi daha önce sadece egzonimdi.

      Delete
    5. Sayın Betici; "Dacik" kelimesi kullanmak çokta kötü bir şey değil,

      Küçük ayrıntılara takılmadan bir kimliğin tanımı yapılabilir. Neden olmasın ! Ayrıntıdan kasıt (Kaçarlar Azerler,Oğuzlar vs. bilimum alt gruplar) toplulukları bağlı oldukları yelpazedeki Din,Etnisite ve kültürel kodları ve yahut taşıdıkları isimleri ile topyekün tanımlamak gayet normaldir.

      Orta çağ döneminde, ayrıntıları ile kimliklerin bilinememesi ve bu şekilde Din,Coğrafya ve Kültürel görüntü gibi dar bir yelpazede tanımlanmasından dolayı Küçük Asya daki (Hıristiyan) özellikle Ermeni toplumu bu tanımlamayı kullanmıştır.

      Gelin orta çağdaki ortamın hayalini kuralım;
      Doğuda, bağlı olduğu Kilisenin en fazla 20 köy uzağına kadar gitmiş ve görmüş bir Ak sakallı Ermeni din alimi bir Rahibi düşünün? bir bakıyor ki bir sabah,Pers diyarından atlı ordular ve yaya göçebeler halinde vs vs. birileri gelmiş... "Farsça konuşanı, Türkçe konuşanı, Kürtçe konuşanı, Tacikçe konuşanı" ne ararsan ibadullah... zibil... gibi mevcut. Sadece dil değil üstüne kıyafetler, gelenekler, din hepsi...

      Şimdi gelen bu topluluğa ne desin, nasıl tanımlasın,Yaşamı boyunca kafasında betimlediği Doğu ve Pers ülkesi denilince ! aklına gelen ilk topluluğun ismi ile çağırmaya başlamış, başkada çaresi yoktu zaten.

      Türk toplumunu tarihsel açıdan ele aldığımızda bile ne iranlılar dan nede Tacikler den ayıramıyoruz bunu genel ve ince hatları ile araştıran, en kıdemli Tarihçiler bile yapamıyor.

      Türk, Fars ve Tacik topluluklarının kullandıkları isimleri bile aynı,sadece az biraz yazılışları ve söylenişleri farklı :)


      Pers = Türki

      Maryam Kazemi = Meryem Kazım

      Mohammad Reza golzar = Muhammed Rıza Gülzar

      Benyamin Bahadori =Bünyamin Bahadır

      Reza Zarrab = Rıza Sarraf gibi...

      Aslında modern çağda inşa edilen kimliklerin bir çoğu en yakın oldukları topluluklara karşıtlık yaparak var olma savaşı vermişlerdir. Neredeyse tarih sahnesine çıktıkları zamanlardan beri Pers dili ve kültürünün Hegemonyasın'dan kurtulamamış olması üstüne birde Arapların köle olarak satması ve aynı dine inansa bile Mevali deyip ayrım görmesi, Türki kimliğinin travma geçirmesine kompleksine sebep olmuştur.

      Örneğin;Türk kimliğinin kendinden çok uzak olan Ermeni kimliğine düşmanlığı sadece maddiyat sebepli bir düşmanlıktan ibarettir. Yani Türklüğün yaşaması temelde Ermeni düşmanlığına değil, Fars ve Arap karşıtlığına ihtiyacı vardır buda her halükarda görülür. (Türklük) kendi başına var olmak için bir birey gibi evden, Ana ve Babasın'dan (Fars ve Araptan) kaçması iktiza etmiştir.

      İzmir kordonda oturan,Muhammed Kemal Atatürk taraftarı, batılı değerleri benimsediğini zanneden hatta İslam düşmanlığına varabilecek boyuta geçmiş modern Türk insan tipi kendi hayalinde yarattığı ve gerçekte olmayan hatta aynaya bakıldığında bile görülemeyen Sadece Milli Eğitim Bakanlığının basılı kitaplarında illüzyonla resmedilmiş çocukları kandırmaya yönelik Betimlenen ve algılanması istenilen Türklük den sonra, kaçınılmaz şekilde Arap, Pers ve İslam düşmanlığı yapması gibi.

      Bir'de bunun Batıya karşı utanma ve ezik hissetme dürtüsünün var olan mevcutluğu,Buda ayrıca ele alınması gereken bir sosyolojik ve toplumsal Vaka yönü.

      Günümüze kadar büyüyüp beslendiği ve serpilip geliştiği İslamdan, Farslıktan ve Araplıktan, kaçınılarak oluşturulmaya çalışılan sözde Cumhuriyet Türklüğü her yönüyle çok yapay durmuyor mu ? gerçekçi olalım.

      Delete
    6. @10 Ocak 2018 02:23'te yazan adsız

      Anadolu ve civarına Selçuklu ile beraber gelen ve daha sonrasında Moğollardan kaçıp gelen İrani veya Arap unsurlar sayı olarak oldukça kısıtlı idi ve çoğunlukla şehirli gruplar oldukları için şehirlere yerleşmeyi tercih ettiler. Zaten günümüz Anadolu genetiğinde de kayda değer bir etkilerini göremiyoruz her ne kadar kültürel tesirleri büyük olmuş olsa da. Anadolu ve civarına gelen Oğuz/Türkmenler ise sayıca gelen İrani ve Arap unsurlardan çok daha fazla idi ve onların günümüz Anadolu genetiğindeki tesiri kayda değer miktarlardadır. Günümüz Anadolu Türkleri için Anadolu'nun yerli (Rum veya Ermeni) unsurları ile gelen Oğuz/Türkmenlerin bölgeye göre değişen oranlarda miksi diyebiliriz (oranları bana sormayın, o konu antik DNA testleriyle çok daha iyi aydınlanacaktır), genetik de, tarihi veriler de buna işaret ediyor.

      Delete
    7. Sayın Onur, Merhabalar.

      "İrani veya Arap unsurlar sayı olarak oldukça kısıtlı idi" dediniz.Bunun kanıtı var mı? Hatta Nişanyan da bahsetmişti Türk nüfusta kentli olarak geldi diye,ama siz sadece Fars ve Arap olarak gördünüz bu Kentli kitleyi.

      Günümüzde bile bir Türki ile Persiyi ayırt edemezken karanlık dediğimiz orta çağda tek kimliğin Din ve Mezhep olmasından mütevellit, bu durumun tespitinin, olurlu olmazların başında gelmesi gerekir.

      Antik çağdan beri özellikle kuzey Persleri ve Bizans-Ermeni toplumları Hint Avrupalılar olup benzeşmelere sahiptiler ve akrabalık bağları bile mevcuttu.Anatolia ya gelen Türki toplum zaten genetik olarak Tacik ve İrani genlere ve fizyoljisine sahipti. Orta Asya gen havuzunun bu topraklarda % 3.4 gibi bir rakamda seyretmeside bundan dolayıdır.Kısacası genetik etki mevzusu kayda değer değildir.
      O % 3.4 ise Muhtemel büyük sürünün peşine takılıp gelen ve kimselerin nereye gidiyorsunuz veya neden geldiniz diye sormayacağı küçük klanlar halinde yaşayan ve kimsenin tenezzül edip akraba bile olmadığı ve bakmadığı çadır da yaşayan Türkmen ve Yörük gibi orta asyalı gruplardır.Öyleki o tarihte Bizans sarayının ortasına çadır kursalar hiç kimse bir şey demez.
      Ayrıca bu gruplardan Romanlar ve Hint Abdallarıda mevcuttur ve bugün sayıları 10 milyona yakındır Anatoliada doğurganlık oranları çok yüksek gruplardır bunlar.

      Asıl mesele bu topraklara gelen toplulukların bir kısmının Türkçe dili (Ağır Farsça ve Arapça içeren) dışında, Türkçenin izini sürerek gittiğimizde bizlere anlatılan O tarihsel kimlik ve kültürü net olarak göremememizdir. Hatta hiç görememizdir.

      Kaldıki Fars kültürü ve dili; Bir çok temel özellikleri ile Türk diyebileceğimiz Orta Asyanın en ucu olan Uygur bölgesini bile zapturat altına almış kadim ve koca bir örümcek ağı iken, Antik İranın derinliklerinde yaşayıp var olmuş Azeriler ve Anatolia Türkileri dediğimiz topluluğun Pers dünyasından ve Pers var oluşundan ayrı düşünmek akla zarardır.

      Hatta daha ileri gidip şuda söylenebilir.gerçi gitmeye lüzumda yok her şey ortada zaten.Öyleki Koca Pers İmpratorluğunun yer yer boş kalan Sultanlık tahtına 157 yıl boyunca Persleşmiş bir Türki aile diyebileceğimiz Selçuklu sülalesinin oturması sonrası, adının Selçuklu İmpratorluğuna dönüşmesi gibi.

      Örneğin;Ermeni kökenli Kraliyet ailesi olan Herakleios hanedanlığı,Doğu Romaya 101 yıl boyunca hükmetti,Hatta Latince yi kaldırıp Yunancayı Romanın resmi dili yaptılar, eğer Helenleşmiş olmasalardı İnanın Doğu Romanın resmi dili Ermenice, adıda Büyük Ermeni İmparatorluğu veya Büyük Herakleios İmpratorluğu olabilirdi. Ama Doğu Romanın bir Ermeni devleti olmadığını hepimiz yinede bilirdik,İşte bu devlet kurmalar bu kadar çok kolay, bu kadar'da çok zor.

      Düşünün iki Tarihçinin, Koca Roma İmpratorluğunun adını Bizans koyması gibi.Oldumu size nur topu gibi bir İmperium Byzantinum.


      Binlerce yıldır istila etmeye çalışıp yok etmek istediği,ve tek rakibi olan Koca Romanın çöküşü ile,Persler bir taşla iki kuş vurmuştur.

      Binlerce yılın kadim Devlet aklına sahip olup Coğrafya ve toplum,stratejisini iyi bilen ve orta çağda Şiilik dinini Pers kimliği ile özdeşleştirip resmi ve gayri resmi dini olarak kabul eden Pers aklı 1071 savaşları ile hem rakibini yok oluşa götürmüştür hemde merkezi Pers topraklarından,kendi içindeki çok kalabalık oranda Sünni nüfusu olan Türki,Tacik ve Kürt boylarını da Anatolia coğrafyasına iteklemiştir bu sayede.

      Delete
    8. @15 Ocak 2018 18:28'de yazan adsız

      Anadolu ve civarına Selçuklu ve takip eden devirde gelen grupların etnik kompozisyonu hakkında tarihi bilgi almak istiyorsanız tam da o devirlerde yazılmış Müslüman ve gayrimüslim tarih/kroniklerini, seyahatnamelerini ve görgü şahidi raporlarını okumanızı tavsiye ederim. O zaman görürsünüz kim kabaca hangi oranlarda gelmiş, nerelere yerleşmiş ve nasıl bir hayat tarzını tercih etmiş.

      Türki unsurun sadece taşraya yerleştiğini kastetmedim, onlardan da şehirlere yerleşenler oldu elbette, ama Anadolu ve civarına Selçuklu devrindeki göçün esas kütlesini oluşturan geleneksel göçebe aşiret hayatını sürdüren Oğuz/Türkmenler hayat tarzları gereği taşraya yerleşmeyi tercih etti, bu bir tarihi vakıadır.

      Günümüz Anadolu ve civarının Türkleri genetik ve fizyolojik olarak en çok coğrafi komşularına benzerler ki bu en çok benzeyen halklar Anadolu Rumları ve Ermenilerden Batı İrani halklara ve Kafkasya halklarından kuzey Arap topluluklarına kadar geniş bir yelpazeyi içerir, yani sadece Batı İranilerinden ibaret değildir. Bu benzerliğin sebebi de, genetik test sonuçları ve tarihi verilerin işaret ettiği gibi, gelen Oğuz/Türkmen gruplarının yapılan fetihlerin akabinde Anadolu ve civarının yerli unsurları ile yoğun olarak karışmış olmasıdır. Anadolu, Balkanlar ve Kafkasya genetiği üzerine bir araştırma projesi yürüten ve bu kapsamda oralardan bol miktarlarda test neticesi görmüş ve incelemiş biri olarak bunu net olarak söyleyebilirim.

      Anadolu'da sizin bahsettiğiniz gibi 10 milyona yakın bir Roman (Çingene/Abdal) nüfus olmadığı ortada, böyle yüksek bir rakama hangi verilere dayanarak vardığınızı anlamış değilim.

      Anadolu ve civarına Selçuklu ve takip eden devirde gelen Fars (sizin deyiminizle Tacik) unsur, önceki yorumumda belirttiğim gibi, dar ama güç sahibi olan şehirli bir zümreydi ağırlıklı olarak ve tabiatıyla da şehirlere yerleşmeyi tercih etti. Anadolu'nun çoğuna Kürt yerleşimi de çok kısıtlı olmuştur, ama Kürtler taşra taraflarından gelen bir halk olarak taşraya yerleşmeyi tercih etti Farslardan farklı olarak.

      Delete
    9. Sondan başlayalim
      1 Şiiligin iranda yayilmasi ve hakim olmasi 15. 16. Yylardir.bahsettiginiz tarihlerde iran ve şiilik henüz içiçe gecmis kavramlar olmaktan uzaktir.Zaten anadoluya goceden turkmenlerinde sünniligi hatta müslümanlıgı bile yüzeyseldir.
      2 Doğu Romayi erken bir çöküşten kurtaran ama yinede gerilemesine engel olamayan efsanevi sayilacak imparatoru büyük olasılıkla ermeni kökenli olmakla birlikte bu kesin değildir.Kaldıki ermeni olsa dahi o "romalıdir".500 600 yil boyunca Latin dilli birlesik büyük romanin hakimiyetindeyken bile helen dili ve kültüru yok olmamiş aksine latinceyi ve bati roma kültürunü bile derinden etkilemiştir.larin dilli roma soylulari için Helen dili bir prestij dilidir.Bu nedenle istese bile imparwtprlugun dilini Ermenice yapamazdi yapsa bile tutmazdi.Batı etkisinden kurtulan dogunun resmi dil.olarak Helen dikine gecmesi tarihin akışının dogal sonucudur.
      3 Rom halkınin nufusunun bu kadsr cok oldugu abarti geliyor.Genetik olarakta öyle bir veri bulunmuyor.
      4 orta asya gen akisi yuzde 3 ten yuzde 30 a kadar degisik arastirmalarda gozukuyor.Tahminim ortalama yuzde 10 civari.Birde anadolu türkleri ermenilerlede yogun olarak karişsada esas unsur anadolunun Helenlesmis halklarinin türklesmesiyle olusmustur.Turkmenler sorun yaratan gruplar oldugu için hep en uclara sürulmuslerdir bu nedenle ilk önce bati anadolu türklesmistir.Bunu Dogan avcioglu da Türklerin Tarihi 5.kitapta cok güzel açiklamistirki en fazla orta asya geni ve en eski turkce yerlesim isimleri bati anadoluda yaygindir. (Genede cogu turkmenlerle karisip turklesen halktir sadece en önce asimile olan yerler buralaridir)
      5 anadoluda her zaman nufus batida daha fazladir.verimlilik,deniz,tarihi nedenler,cografya vs nedenlerle.Ermenilerle ve bir cok farkli unsurla karisim yogun olmakla birlikte en temel anlamda Anadolu Türkleri esas olarak Helenlesmis yerli anadolu halkinin az bir miktarda Turkmence turklestirilmesiyle oluşmuştur

      Delete
    10. @4 Haziran 2018 12:57

      Şiiliğin ortaya çıkışının tarihsel kronolojik bir seyri vardır.İlk Şii devleti, İdrisi Hanedanlığı idi.(780–974) ve Mağrip Afrika bölgesindeydi. diğer aşamada İran'ın kuzeyinde, Mazandaran'da (Tabaristan) kurulan Zeydî-Alevîler Hanedanlığı (864–928) Zeydi Şiiliğin başlangıcıydı.Şialığın ortaya çıkışı Algılatmak istediğiniz gibi değil maalesef, Şialığın kurumsallaması yakın çağlara doğru değil kronolojik olarak erken orta çağ ve son demlerine kadar gider.

      Delete
    11. @8 Haziran 2018 22:42'de yazan adsız

      Cevap verdiğiniz adsız İran'a Şiiliğin ne zaman hakim hale geldiğini anlatmış, Şiiliğin doğuşunu değil.

      Delete
    12. Onur Dincer
      Hakim hale geldiğini anlatıyor evet ama toplumsal olarak mezhepsel bölünme ve ayrışma döneminin başlandığı dönemler göz ardı ediliyor.

      Delete
  19. Acaba domuz batı toplumlarında paranın simgesi haline nasıl gelmiş. Orwell'in hayvan çiftliğinde domuzlar zengin, kodaman sınıf, filmlerde gördüğümüz domuz şeklinde kumbaralar. Spirited Away filminde (bu örnek doğudan) aşırı yiyip domuza dönüşen insanlar vs vs ..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Domuzun suret olarak şişman bir insana benzemesi bunda etkili olmuş olabilir. Eski devirlerde şişmanlık zenginlik alameti olarak görülürdü.

      Delete
  20. http://www.symbolic-meanings.com/2007/11/03/symbolic-meaning-of-pigs/
    Bu link domuzun sembolik anlamlarını anlatmış. Doğudan batiya neredeyse tüm kültürler doğurganlık ve bereket atfetmis. Budizm cehalet, Hristiyanlık açgözlülük, islam ve musevilik ise pislik sembolü olarak görmüş..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bilhassa eski Galyalı/Keltlerde domuz çok önemli bir semboldü. Hatta mevcut Galya'yı yeniden ihya hareketleri içinde önerilen bayraklardan birinde bu sebepten ötürü domuz vardır:

      https://drive.google.com/file/d/10ujzGKnr1Yc2oWOYpHNuzqd7Jhochsq8/view?usp=sharing

      Delete
  21. Bu söylediklerine katılmakla birlikte, domuza olan tiksintinin bence en büyük nedeni; tutması en kolay kural olduğu için, domuz eti yemezsen bir sürü alternatif var ama zinaya alternatif yok mesala
    ayrıca ortamlarda domuzu duydunmu ortalığı velveleye ver ki müslüman olduğun anlaşılsın

    ReplyDelete
  22. Şimdi Azerbaycan ve muhtemelen Orta Asya Türklerinin neden yaban domuzu yeyip (kaban), çiftlik domuzuna "haram" dedikleri anlaşılıyor. Av hayvanı göçebe, göçer toplum için kabul edilebilir, hatta daha makbul.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bulgaristan Türklerinin de bir kısmı öyle. Yaban domuzu temizdir haram sayılmaz, düşüncesindeler.

      Delete
  23. önyargı,günah hepsini geçtim şu pis hayvan nasıl yenilir yahu!

    ReplyDelete
    Replies
    1. tavuk nasıl yenilir ?

      Delete
    2. kızartma, haşlama, çorba; poulet marengo, coq au vin, murgh tikka masala, murgh musallam, hyderabadi dum pukht, moo goo gai pan vs.

      Delete
    3. Asıl sorun şu Üstat Sevan! Mevzu sadece Domuzla bitmiyor'ki. Domuz yemek aslında normal, normal olmayan neden Anatolia ve Avrupa da börtü-böcek yenilmedi.Tarım dönemi Tahılının etkisi bunda var mıdır? Yeme ve İçme vede Yemek kültürümüzü 15 bin yıl öncesi ve yahut daha fazlası olan Tarım dönemi başlangıcımı belirledi? muhtemel,Fakat soru soruyu getiriyor, Çinde de tarım (Pirinç) dönemi oldu fakat ekmek tüketme alışkanlıkları Avrupa ve Anatolia gibi fazla değil, Üstelik börtü-böcek tüketimi bile bol miktarda mevcut,yoğun nüfusun etkisi de olabilir mi? Yoksa Batıda börtü-böcek nüfusu mu az? Ve en nihayetin de bitmek bilmeyen sorular?

      Delete
  24. "Domuzu daha önce yazmış mıydım hatırlamıyorum."
    Genel(tür) anlamında değil ama Semra isimli domuz özelinde bir yazınız mevcut hocam:
    http://nisanyan.blogspot.com.tr/2009/02/domuz-semra.html

    ReplyDelete
  25. Orada da "Ne Mutlu Türk' üm Diyene" mi diyorsunuz Azerbaycan'da olduğu gibi de garsonlar Hristiyan kökenli olmanıza rağmen çekiniyorlar?

    ReplyDelete
  26. Şu kitap ilginizi çekebilir. İkinci bölümde domuz meselesinin analizi var.

    https://monoskop.org/images/5/5b/Harris_Marvin_Cows_Pigs_Wars_and_Witches_The_Riddles_of_Culture_1974.pdf

    ReplyDelete
  27. Açıklamasının o kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Yürümeyen tek hayvan domuz değildir elbet. Ama şunu kesin biliyoruz ki ana tanrıça tapımlarında domuzun sembolik manası ve ritüel işlevi çok büyük. Belki anaerkinin sembolü bile diyebiliriz. Bu arada konuyla ilgili olarak Bachofen'i okumanızı tavsiye ederim, müthiş bir deha.

    ReplyDelete
  28. Az önce başka bir yazıya gönderdiğim yorumda bahsedince burada da hatırlatayım dedim ; Turhan Selçuk'un "türbanlı domuz" karikatürü.
    Aslında "türbanlı domuz" yanlış bir ifade. Yeni Şafak yazarı Ahmet Kekeç de buna dikkat çekmiş (Yeni Şafak - Ahmet Kekeç - Türbanlı domuz... - 24.5.2006) ;

    "İlhan Selçuk'un ikizi Turhan Selçuk'un çizdiği "türbanlı domuz" karikatürünü, bir medya sitesinde görmüştüm. "Türbanlı domuz" ifadesi yanlış aslında; değerli karikatürist Turhan Selçuk, ayan beyan, başörtülü bir kadın çizmiş, yüz bölgesini de (niyeyse artık) domuza benzetmiş. Dolayısıyla, buna "türbanlı domuz" değil, "domuzlaşmış başörtülü kadın" demek daha doğru olacak."

    http://www.yenisafak.com/arsiv/2006/mayis/24/akekec.html

    ReplyDelete
  29. Şaşırtıcı bir şekilde herkes domuz yasağına genel/evrensel bir mantıki kılıf bulmaya çalışıyor. Tenya varmış. DNA'sı falanmış. Oysa domuz yasağı genel/evrensel bir yasak değil ki? Bir milyar Çinli ve yarım milyar Avrupalı yanılıyor olamaz.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Dünyanın 3/2si ayıla bayıla yiyor. Müslümanlardan başka Hindular yemiyor, onlarınki de domuza has değil, ekseri vejetaryen olduklarından et tüketmiyorlar.

      Delete
    2. "3/2'si" değil; "3'te 2'si" veya "2/3'ü" olacak.
      Türk'ün matematikle imtihani pek iyi degil nedense!

      Delete
    3. This comment has been removed by the author.

      Delete
    4. Birtakım kültürel önyargıların ısrarla "argüman" diye ileri sürülmesi, beşinci, onuncu tekrardan sonra taciz niteliğini kazanıyor, sıkıcı oluyor.

      1. Tavuk da sizin deyiminizle hepçil (omnivore) bir hayvandır, kendi bokunu yer, kendi ölü yavrusunu da yer. Tavuk yiyor musunuz?

      2. Dünya nüfusunun %75 kadarı, başta Çinliler ve Afrikalılar olmak üzere domuz eti yiyor. Bilinen bir olumsuz etkisi tespit edilmiş mi?

      Gerisi tıraş. (Diğer yorumlarınızı hakaretamiz ifadeler içerdiği ve lüzumsuz tekrardan başka anlam taşımadığı için sildim.)

      Delete
  30. domuz çobanları ; yağmaya , savaşa yatkın değildir, yerel kalmayı tercih ederler , deve ve at çobanları ile tranlar genişleyebilir ,

    ReplyDelete
  31. Domuz yenmemesinin birkac nedeni var bence:
    - ozellikle sarap vb seylerle karsilastirildiginda bence "en kolay uyulabilen kural" olmasi. Domuz yememekten kolay ne var? Zaten Turkiye'de yapan yer yok.
    - sarap, ya da daha genel olarak alkol, zina, bayagi zevk veren isler. Onlarin yerine ayni zevki veren alternatif yok. Domuz yemezsen dana yersin, ayni zevki alirsin.
    - az sayida hakikaten aliskanlik oldugunu dusunuyorum. Ben 20 kusur yildir yurtdisinda yasiyorum, domuz kokusunu hemen aliyorum ve burnumu tirmaliyor - evet bildiniz, ben de alkol icen, ama domuz yemeyen Turklerdenim. Buna mukabil hayvanla bir derdim yok. Kucuk oglumu ciftlige goturdugumuzde besliyoruz falan.

    Omer Seyfettin'in bu konuda "Tuhaf bir zulum" diye hikayesi var, okumussunuzdur. O aklima geldi simdi.

    ReplyDelete
  32. Aziz Nesin ustad da koyu bir domuzpervermis. ^Turkler Aptaldir^ sozunu de Nuriye Akman'a bu domuz tabusu hakkinda konusurken demis. http://www.marmarahaber.net/haber/turklerin_60i_aptal_mi-21145.html

    ReplyDelete
  33. Sevan Bey, sanki yazıda bir kopukluk var. Önce köçebe kültüründen konuya yaklaşıyorunuz, domuzun uzun mesafeleri kat edememesinden bahsediyorsunuz ama Arap yarım adasında konuyu hayvancılığa bağlıyorsunuz. Yani yerleşik olan ama tarım yerine hayvancılıkla uğraşan yahudilerden bahsediyorsunuz.

    Bir de acaba domuz eski ortadoğu kültüründe kutsal ve bu kutsallık sebebiyle de yenmesi yasak olan bir hayvan olarak kabul edilmiş olabilir mi? (aklıma sümerlilerdeki dumuzi geldi).

    Verimli çalışmalar dilerim. Onur

    ReplyDelete
  34. Yeme içme meselesi tümüyle kültür ve alışkanlık ile ilgilidir, inançla doğrudan bağı pek yoktur. Söz gelimi "çekirge" İslam dininde yenmesi helal olan canlılardandır, ancak en şeriatçı Türk'e bile çekirge yedirtemezsiniz, "madem ki dinimizde helal o hâlde yemeliyim" diye düşünüp de akşam yemeğinde bir tabak dolusu çekirgeyi afiyetle çıtır çıtır yemez, yiyemez.

    Domuz örneği bence "Eurocentric" bir bakıştan kaynaklanıyor, neden ille de "domuz"? Çünkü Avrupalılar yiyor, o hâlde ateist bir Türk neden yemez? İyi de başka örnekler de var, mesela "köpek", Çinlilerin büyük kısmı yer, onu neden örnek vermiyoruz? Çünkü Avrupalılar yemiyorlar. Yani ateist bir Türk'ün "alışmadığı" için "domuz" yememesini ille de bir yere bağlamaya çalışırken, yine aynı nedenden dolayı yemediği "köpek" meselesini bir yere bağlama gereği duymuyoruz, çünkü tek ölçüt "batı". Burada batı karşıtı olduğum gibi bir sonuç çıkarmayın, "domuz" meselesine bakıştaki aksaklığa vurgu yapmak istiyorum.

    Bu gibi örnekler çoğaltılabilir, mesela Afrika'nın pek çok ülkesinde "maymun" yenir, Tayland'da "fare", yine Çin'de "kedi", "kaplumbağa", "yılan" gibi hayvanlar afiyetle yenirken bunları tartışmıyoruz, çünkü batılılar da yemiyorlar.

    Özetle yeme-içme işi sadece "alışkanlık" ile ilgili basit bir konudur.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Dinin yeme içme alışkanlıkları üzerindeki rolünü es geçmemek lazım. Hristiyanlığın kabulünden önce Roma İmparatorluğu'nda fare afiyetle yeniyordu. Türkiye'deki domuz tabusu da dinle ilgili esasen. Kedi, köpek ve tabii ki çekirge gibi tabularsa daha köklü.

      Delete
    2. Yazar sanırım Çinlileri ve Japonları, Tayland ve Vietnamlıları, Yeni Gine yerlilerini, Afrikalıları ve Latin Amerikalıları "Avrupalı" sanıyor.

      Klasik taşra perspektifi: Biz = bizim kasaba ve bazı komşuları. Gâvur = Frenk.

      Delete
    3. Yazıyı bu şekilde anlamak için,Sevan olmak gerekir.

      Delete
  35. "İnsan bitkiyle kurduğu ilişkide ağırlıklı olarak toprağa bağlı, hayvanla kurduğu ilişkide ise hareketlidir. Göçebe örneğinde bu hareket, hayvanın türüne de damgasını vurur. Aranan belirli bir hareket, bazı hayvanları - örneğin domuzu - göçebeler için kullanışlı kılmamaktadır. Fakat bu farklı yaşam tarzları, ekonominin terimleriyle anlaşılmaktan oldukça uzaktır. Göçebeler, idarî merkezler olan şehirlere kesin bir düşmanlıkla yaklaştıkları halde, yerleşim türlerinin hepsine aynı şekilde yaklaşmazlar. Her tür tarımcı da göçebelerine şehirlilerin yaklaştığı gibi yaklaşmaz. Anadolu tarihi, özellikle bu tür antagonizma taşımayan yaklaşım ve ilişkilerin örnekleriyle doludur..."

    "...Bizce köylülerle göçebeler arasında antagonizma yoktur. Muhtemel çatışma odakları vardır. Ama muhtemel olanın zorunlu olan olmadığını biliyoruz. Oysa şehirlerle, köyler ve göçebeler arasındaki ilişki, yapısı gereği antagonizma içermektedir."

    Reha Çamuroğlu, Tarih, Heterodoksi ve Babaîler, s. 56. , 87.

    ReplyDelete
  36. beni en çok uzak tutan kesilirken bağırması değişik bir tını var o bağırmada yani nebilim bir koyun gibi değil resmen insani bir acı varmış gibi geliyor,sinir sistemi gelişki bir canlı olduğu için köpekte buna dahil zorda kalmadıkça bence fazla yememeliyiz bu hayvancağızları çünkü acı eşikleri hissiyatları yüksek canlılar bunlar

    ReplyDelete
  37. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
  38. Güzel bir yazı.

    Bence, Türkler arasında domuz eti yiyenlerin yüzdesi tahminlerin çok üstündedir. Sadece diğer dinden olanlar veya ateist veya agnostik olanlar değil, kendilerini Müslüman olarak tanımlayanlar arasında da yiyenler çoktur (çoğu, yurt dışına tatile gittiğinde yiyordur tabi; hem zor bulunuyor hem de çok pahalı zaten ülkemizde).

    Zaten şu da var : Son senelerde, ülkemizde, siyasal İslam'ın baskısı arttıkça, insanların birçoğunda dine karşı çeşitli tepkiler oluşuyor. Kaçınılmaz.

    ReplyDelete
  39. Türrk şamanlığında yaban domuzu kötü ruhlardan sayılıyordu diyor Fuzuli Bayat. Domuzdan nefretin nedenlerindeen biri de o olabilir.

    https://books.google.com.tr/books?id=PDQODAAAQBAJ&pg=PT70&lpg=PT70&dq=Yaban+domuzu+şaman&source=bl&ots=X4-BbWFFvQ&sig=xhtV6mKAxERnISiAqp8NbvMIzEw&hl=tr&sa=X&ved=0ahUKEwij3KTwy67aAhVSalAKHa6OA4AQ6AEIVzAI#v=onepage&q=Yaban%20domuzu%20şaman&f=false

    ReplyDelete
  40. Ta ortaokuldan beri kendimi ateist olarak tanımalamama rağmen, ilk kez 1997 yılında Paris'de domuz etli salata yediğimde nasıl da sanki çok büyük bir günah işliyormuş gibi hissettiğimi hiç unutmam. Daha sonraki yıllarda azalmış olsa da, hep bir yasak çiğneme duygusu gelir içime. Nedeni herhalde kültürel kodlarımızda saklı. Domuz yememek Türklük kimliğimize işlenmiş. Yukarıdaki yorumlarda pislikten ötürü falan denmiş. Kokoreç, kelle paça, işkembe vs yi sorgulamadan yiyen bir toplumun bireylerinin yaptığı bu yorumlar komik geldi biraz. Gençler daha çok yiyor ama artık, allahın izniyle.

    ReplyDelete
  41. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete